Özet:
İstanbul gibi, hem Doğu (Pers ve Arap), hem Batı (Roma, Bizans, Latin) kültürünün etkisi ile, çeşitli inanç ve dinlerin sürekli çatışmasına ve kaynaşmasına sahne olmuş yüzyıllarca başkent kimliği taşımış tarihi bir kentte, varolan zengin kentsel hafızamızın, tarihimizin ve kültürümüzün değeri yeteri kadar bilinmemektedir. Buna bağlı olarak kentte doğan yeni yapı gereksinimleri nitelikli bir inceleme, tasarlama ve uygulama çalışması yapılmadan gerçekleştirilmekte ve kentin tarihi dokusunda niteliksel sorunlar oluşturmaktadır. Bu tez çalışmasında, kentlerimizde, bugün karşı karşıya kaldığımız niteliksel sorunların büyük ölçüde, başta tarihi kent ve kentsel tasarım olmak üzere birçok kavramın yanlış değerlendirilmesine bağlı olduğu düşüncesinden yola çıkarak, tarihi kent, kentsel tasarım ve kentsel hafıza kavramlarının doğru anlaşılması için tanımları ve birbirleriyle olan ilişkileri üzerinde durulmuştur. Ardından tarihi kentlerde yapılan mimari ve kentsel tasarımlarda kentsel hafızanın önemini ve yerini daha iyi vurgulayabilmek ve kentsel hafızaya dayalı bir kentsel koruma çalışmasının nasıl olması gerektiğini açıklayabilmek için, yüzyıllar boyu birçok uygarlık döneminde başkent kimliği taşımış İstanbul'un aslında küçük bir kent olarak nitelendirebileceğimiz bir semti olan Galata bölgesi'nin tarihi, sosyal ve mimari yapısı incelenerek sonuçta Galata'nm yapma ve sosyal çevresiyle birlikte korunması için öneriler oluşturulmuştur.